Geçmiş ve Çağdaş İcra Ortamları

Tulum, eski tarihlerde geleneksel yapının içerisinde kültürel yapıyla bütünleşen ve ana hatlarını bu geleneksel yapının oluşturduğu bir sazdır. Bu gelenek içerisinde sağlam temellerle gelişimini sürdürmüş olan tulumun icra ortamları, genellikle köy düğünleri, vartevor, yayla göçleri, çardaklar ve çayırlıklardır. Köy düğünlerinde tulumcular, akşam saatlerinde çalmaya başladıkları tulumu, sabah saatlerine kadar kapatmazlar ve usta horoncuların komutlarıyla sanatlarını icra etmektedirler. Keza vartevorlarda tulumcular, günlerce, gecelerce sanatlarını gelenek içerisinde yetişmiş insanların önünde sergilerlerdi. Yayla göçlerinde çekilen sıkıntıların, eziyetlerin tek moral-motivasyon kaynağı tulumdu.  Bu göçler yürüyerek ve sırtlarda 50-60 kilo yüklerle gerçekleştirilirdi. Tulumcunun tulumundan çıkan ses, yol havası-yolu kolaylama havası olarak nitelendirilmektedir.

Artık bu kültürel yapının değişim ve dönüşüm sürecine girdiği günümüzde, tulumun hak ettiği yerde olmadığı gelenek içerisinde yetişmiş tulumcular ve horoncular tarafından dile getirilmektedir. Bu durumun sosyolojik bir nedeni olarak; insanların köylerden şehir merkezlerine olan göçlerinin etkisini dile getirmeliyiz. Şehir merkezlerine yapılan göçler dolayısıyla köylerde yaşayan insan sayısı giderek azalmış ve insan unsuru olmadığı için kültür giderek yok olmaya başlamıştır.

Günümüzde geleneksel etkinliklerin azaldığı bu durumda, tulum da elbette kendisine yeni yerler bulmuştur. Son dönemlerde tulumun en çok girdiği icra ortamları arasında muhtemelen müzik grupları vardır. Bunun yanında yaptığımız gözlemler neticesinde, diğer bir icra ortamı olarak özellikle büyük şehirlerin kalabalık meydan veya sokaklarında yapılan horon etkinliklerinde tulumun yer bulduğunu görmekteyiz.

Aynı zamanda, XX. ve XXI. yüzyılın hızla gelişen teknolojisi ile ortaya çıkan plak, kaset, radyo yayınları, televizyon yayınları, CD albümleri ve son olarak da sosyal medya gibi unsurlar da tulumun aktif olarak icra edildiği ortamlar haline gelmiştir. Genel olarak bu değişim sürecinin tulum üzerinde yadsınamayacak derecede olumlu etkileri de olmuş; fakat bunun yanında tedavisi neredeyse imkânsızlaşmış olan bir kültürel erozyona da sebep olmuştur.

Tulum artık günümüzde yukarıda saydığımız yeni icra ortamları sayesinde kapalı kültür dairesi içerisinden dünyaya açılma fırsatı bulmuş ve toplumumuzun her kesimine ulaşma şansını yakalamıştır. Bu değişimin öncelikli mimarları, yöreden gurbete giden ve teknolojik materyalleri kullanarak tulumu daha geniş bir coğrafyaya ulaştıran tulum icracılarıdır. Fakat burada hemen şunu belirtmekte fayda vardır: Gurbete giden tulumcular, her ne kadar tulumu yaygınlaştırma şansı bulmuşlarsa da bu sürecin derin yapısında, yörede yaşayan usta tulumcular vardır. Tulumla ilk kez solo plak çıkartan Tulumcu Remzi Bekâr olmuştur. Bunun yanında Remzi Bekar TRT’de uzun yıllar tulum çalmıştır.

Ayrıca Garipoğlu Mustafa Tahir Taşer; “TRT’de ilk olarak 1946 yılında tulum çalmış ve TRT’de canlı yayında ilk tulum çalan kişi olmuştur. Garip Dede, 5 havayı 25 dakika da çalmış ve kendisine bunun için 25 TL para ödenmiştir.”

Bu bağlamda televizyon tarihinde tulumu icra etme şansını bulmuş olan ilk kişi, Üstat Mustafa Tahir Taşer olmuştur.

Bu bilgiden hareketle Tulumu TRT’de icra eden ilk sanatçımızın Remzi Bekâr olduğu da dile getirilmektedir.

Teknolojinin hızlı gelişimi sayesinde birçok tulumcu kaset ve CD’ler çıkarmışlardır. Bu kaset ve CD’lerin gurbetteki insanlara tulum dinleme şansı sağlaması açısından büyük faydası olmuştur. Fakat bu tulum albümleri, bir köy düğününde dinlenen tulumun duygusunu yaşatamamıştır.

Ayrıca geleneksel icra ortamının dışında kalan bu ortamlar, tulumcunun sanatını icra etmesi bakımından da ayırıcı özellik gösterir. Bir konuşmasında, gelenek içerisinde yetişmiş olan Üstat Timur İşgören şöyle söylüyor: “ Keşke eski zamanlara bir günlüğüne gidebilsem ve o zamanda bir köy düğününde tulum çalma sansım olsa.” Usta tulumcu Timur İşgören’ in söylediği bu söz geleneğin aldığı son şeklin tezahürü sayılabilir.

Bir diğer icra ortamı da yine gelenek dışında oluşan sosyal medyadır. Bu icra ortamıyla tulumcular, ya dinleyicilerine daha çabuk ulaşabiliyorlar ve tulumla alakalı bildiklerini anlatıyorlar ya da icra ettikleri havaları insanlara daha rahat sergileyebiliyorlar. Fakat burada da doğru bilgiye, doğru icralara her ne kadar ulaşma şansımız olsa da hızla yayılan bilgi kirliliği de gözden kaçmamaktadır. Herkesin her şeyi rahatlıkla ifade edip kitlelere ulaştırabildiği bu ortamda yanlış bilgilerin ve yanlış icraların fazlalığı neticesinde bu sanata gönül vermiş genç tulumcu adayları, ne yazık ki yanlış kişiden öğrendikleri yanlış havalarla sanatlarında istedikleri seviyeye ulaşmakta güçlük çekmektedir.

Tulum, özellikle XX. yüzyılın sonlarında müzik gruplarında aktif bir şekilde yer almaya başlamıştır. Bu ortamın en büyük öncüsü kuşkusuz Rahmetli Kazım Koyuncu ’dur. Tulum, bu girdiği yeni ortamla birlikte her kesimden insanın dinleme şansı bulduğu bir müzik aleti olmuştur. Müzik gruplarının tulumun tanıtılması konusunda büyük faydaları olmuştur. Tulum, ilk defa dinleyecek bir insanın anlayacağı seviyeye indirgenmiş ve bu sayede tuluma karşı pozitif yaklaşımlar ortaya çıkmıştır. Fakat süreç içerisinde sıkıntı doğuran bir başka husus meydana gelmiştir. Hülasa Tulumcuların sahnelerde her çaldıkları türkü veya şarkıdan sonra peşi sıra bir horon havası icra etmeleri, tulumu yeni öğrenen gençlerin horon kaidelerinin asıl isimlerinin çalınan türküler olduğunu zannetmelerine yol açmıştır. Günümüzde de hala bu sorun aynı şekilde devam etmektedir.

 Bu problemin ortadan kalkması için sahnelerde tulum çalan müzisyenlerimizin şarkı ve türkülerden sonra özgün müziklerini icra etmeleri gerekir. Örneğin; hiçbir tulum kaidesinin ismini bilmeyen yeni icracılar, müzik gruplarında söylenen bir şarkının ardından icra edilen “Noktali Anzer” kaidesini, o şarkının ismiyle nitelendirecektir. Bu durum hiç kuşkusuz gelecek nesillerin doğru bilgilere ulaşmasını engelleyen bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sonuç olarak görüldüğü üzere tulum, artık geleneksel ortamından uzaklaşmıştır. Yeni icra ortamlarının varlığı, tulum sanatının geniş kitlere yayılmasını sağlamışsa da bir yandan da dejenerasyona uğramasına sebep olmuştur.

Tulum, kesinlikle sahnelerde, sokaklarda, sosyal medyada, CD’lerde de çalınmalıdır. Bu durum yaşadığımız çağın bir gereksinimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Fakat tulum, aslına sadık kalınarak geçmişten gelen ses yapısı bozulmadan icra edilmelidir.

Üstat Ali ÇAMKERTEN; “Bir tulum bir akordeon olamaz, bir bağlama bir piyano olamaz.” demiştir.

Yorum Yap